Mahmud Efendi Hazretleri'nden Mesmu Edebi ve İrfani Şiirler Ahmet Mahmut Ünlü
“Şâirler (var ya); onlara da sapıtanlar iyice tâbi olur. (Sana uyanların ise dalâletle hiçbir alâkası yoktur, çünkü sen şâir değilsin). Ancak (şâirlerden) o kimseler müstesnâ(dır) ki; onlar (Kur’ân’a ve o Rasûl’e) îmân etmiştirler, (namaz, oruç, Lees meer
“Şâirler (var ya); onlara da sapıtanlar iyice tâbi olur. (Sana uyanların ise dalâletle hiçbir alâkası yoktur, çünkü sen şâir değilsin). Ancak (şâirlerden) o kimseler müstesnâ(dır) ki; onlar (Kur’ân’a ve o Rasûl’e) îmân etmiştirler, (namaz, oruç, hac ve zekât gibi) sâlih ameller de işlemiştirler. Ayrıca Allâh’ı çokça zikret(meyi şiir söylemeye tercih et)miştirler (şiir söylediklerinde ise İslâm’ı yüceltme uğrunda çaba harcamıştırlar) ve (kötülemeyi kendileri başlatmayıp, kâfirler tarafından hicvedilerek) zulme uğratılmalarının ardından (misliyle mukabelede bulunarak) intikam almıştırlar.” (eş-Şu‘arâ Sûresi:224, 227’den) buyuran Allâh-u Te‘âlâ’ya hamd-ü senâlardan sonra Abdullâh ibnü Ömer (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfinde: “Bâzı beyanlar gerçekten büyüleyicidir, bâzı şiirler de elbette çok hikmetlidir.” (Ebû Dâvûd, es-Sünen, el-Edeb:94, rakam:5011, 7/358) buyuran Rasûlüllâh (Sallellâhu Aleyhi ve Sellem)e ve söyledikleri şiirlerle onu müdâfaa eden âl-i ashâbına, dünyâ kurulduğundan kıyâmet kopuncaya dek söylenmiş ve söylenecek tüm manzûmeler ve şiirler adedince salât-ü selâmlar olsun! “Âlûsî Tefsîri”nde Şu‘arâ Sûresi’nin 227. âyet-i kerîmesinde beyân edildiği üzere; Rasûlüllâh (Sallellâhu Aleyhi ve Sellem)in şiir söylemediği, söylemesi hâlinde bunun vahiyle karışıklığa sebebiyet vereceği gerekçesiyle kendisine şiir öğretilmediği: “Biz ona şiir öğretmedik, zâten de bu ona yakışmaz.” (Yâsîn Sûresi:69’dan) âyet-i celîlesinde zikredildiği vechile; Kur’ân-ı Kerîm’in sarîh beyânıdır. Zâten Kendisinin okuma-yazma bilmemesinin nedeni de: “(Habîbim!) Sen bu (Kur’â)ndan önce hiçbir kitabı okumakta değildin, onu sağ elinle de yazamıyordun. Öyle olsaydı, bâtılda ısrarcı olanlar elbette şüpheye düşerdi (ve bu konuda bir nevî haklı olurlardı. Zîrâ bu durumda Müşrikler senin hakkında: ‘O, Kur’ân’ı evvelki kitaplardan alıyor.’ diyerek, Ehl-i Kitâb ise: ‘Kitaplarımızda tanıtılan zât, okuma yazma bilmeyen biridir, bu ise okuma yazma biliyor.’ demek sûretiyle insanları şüpheye düşürürlerdi).” (el-Ankebût Sûresi:48) âyet-i kerîmesinde hakkı iptâle çalışanların şüpheye düşmemeleri olarak açıklanmıştır. Ama Kendisinin bâzı edebî şiirleri naklettiği sahîh hadîs-i şerîflerle sâbittir. Sahâbesini de şiir söyleyerek müşrikleri susturmaya teşvîk buyurdukları ve onlara Cibrîl-i Emîn’in desteğinin ulaşması için duâcı oldukları mütevâtirdir. Sahâbe-i kirâm içerisinde Ebû Bekr, Ömer, Alî, Abdullâh ibnü Ravâha, Hassân ibnü Sâbit ve Ka‘b ibnü Mâlik (Radıyallâhu Te‘âlâ Anhüm) gibi bâzı zevât şiir söylemekte çok mahâretli fasîh ve belîğ kimselerdir ki hulefâ-i râşidîn hazarâtı dâhil diğer birçok sahâbe (Radıyallâhu Te‘âlâ Anhüm) şiir inşâd etmişlerdir. (İbnü Ebî Hâtim, et-Tefsîr, rakam:16077, 9/2835; İbnü ‘Asâkir, Târîhu Medîneti Dımeşk, 28/92) Rasûlüllâh (Sallellâhu Te‘âlâ Aleyhi ve Sellem), Hassân ibnü Sâbit (Radıyallâhu Te‘âlâ Anh) için mescidinde, üzerine çıkarak şiirler inşâd edeceği bir minber yaptırmış ve ona: “Onları (beyitler söylerek müşrikleri) hicvet, şüphesiz Cibrîl seninle berâberdir (sana yardım edecektir).” (el-Buhârî, es-Sahîh, rakam:5801, 5/2279) buyurmuştur. İbnü Büreyde (Radıyallâhu Anh)ın rivâyetine göre; Rasûlüllâh (Sallellâhu Te‘âlâ Aleyhi ve Sellem)i methetmesi için Cibrîl (Aleyhisselâm) Hassân (Radıyallâhu Te‘âlâ Anh)a, yetmiş beyitle yardım etmiştir. (İbnü Sa‘d, et-Tabekat, 4/326) Abdullâh ibnü Mes‘ûd (Radıyallâhu Te‘âlâ Anh)ın rivâyeti ne göre; Allâh-u Te‘âlâ İslâm’ı yaşayarak ölen şâirlere cennette, eşlerine şarkı söyleyecek hûrilere bâzı şiirler öğretmelerini emredecektir. (Şîreveyh ed-Deylemî, el-Firdevs, rakam:3613, 2/362) Şirk üzere ölen şâirler ise cehennemde kendi helâkları için nefisleri aleyhine bedduâlarla uğraşacaklardır. Âlûsî (Rahimehullâh)ın beyânına göre; demek ki şiir de diğer kelâmlar gibidir, güzeli güzel, çirkini çirkindir. Sahâbe-i kirâmın, ulemânın ve evliyânın, tevhîd, Allâh-u Te‘âlâ’yı medh-u senâ, ibâdete teşvîk, hikmet, mev‘ıza, dünyâya karşı zühd, dünyâya meyletmekten ve yaldızlarına aldanıp onun fânî lezzetlerine meftûn olmaktan terhîb (sakındırma), Allâh-u Te‘âlâ nezdindeki mükâfatları tahsîle terğîb (teşvîk), dinleyenlerin kalplerinin derinliklerine sevgisi nakşolsun diye Rasûlüllâh (Sallellâhu Aleyhi ve Sellem)in mehâsin ve medâyıhini (güzel sıfatları ile övgülerini) neşr ve âl-i ashâbı ile sulehâ-i ümmetini methetmek üzere inşâd ettikleri şiirler elbette ki Allâh-u Te‘âlâ’nın emrettiği zikr-i kesîrden ma‘dûddur. (el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, 19/324-326) Âlûsî (Rahimehullâh)ın bu beyanlarından anlaşıldığı üzere; dînî konularda söylenen şiirler amel-i sâlih kabîlindendir. O hâlde meşâyih-ı kirâmın da bu amel-i sâlihi ihmâl ettiklerini düşünmemiz doğru olmaz. Nitekim silsilemiz ricâlinin birçoğunun vesâir turuk-u aliyye meşâyihının ekserîsinin fasîh birer şâir oldukları bilinmektedir, bu hususta tertîb ettikleri eserleri de zâten bunun şâhididir. Bâhusûs tarîkat-i aliyyemizin müessisi Muhammed Bahâüddîn Şâh-ı Nakşibend el-Buhârî, bu yüce yolun müceddidi Mevlânâ Hâlid Ziyâüddîn el-Bağdâdî, velî nîmetimiz Büyük Şeyh Efendi Muhammed Mustafâ ‘Ismet Ğarîbullâh el-Yanyavî ve Üstâdımız Hacı Mahmûd Efendi Hazretleri’nin mürebbîsi Mevlânâ Alî Hayder el-Ahishavî (Kaddesallâhü Sırrahümü’s-Samedânî) hazarâtı nice şiirler söyleyerek birçok hikmetli ilimler izhâr etmişlerdir. Nitekim Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû)nun mürşidine ulaşmak üzere çıkmış olduğu Hindistân seferinde uğradığı ziyâret yerleri hakkında ve nihâyet yüce şeyhi Abdullâh ed-Dehlevî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’ne kavuşma nîmetine şükür sadedinde inşâd ettiği: “Beklentilerin kâbesi (olan şeyhime ulaşma devleti)nin mesâfesi tamamlandı, Bu ikmâli lutfeden Zât’a tam bir hamd ile (hamdolsun).” diye başlayan Arapça kasîdesi ve ekseriyeti Farsça beyitlerden oluşan “Dîvân”ı, Mollâ Câmî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin “Dîvân”ına rakip olacak niteliktedir. Gerçi o da Ubeydullâh Ehrâr (Kuddise Sirruhû)nun halîfelerinden olmak cihetiyle Nakşî meşâyihından sayılmıştır. Büyük Şeyh Efendi Mustafâ ‘Ismet Ğarîbullâh (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’ne âit “Risâle-i Kudsiyye”si tamâmıyla ilhâm-ı Hakk (Celle Celâlühû) olup, kendi beyân-ı âlîlerince misli yazılamayacak yüceliktedir. Alî Hayder Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin, onun sonuna ilâveten inşâd ettiği şiirler, silsile-i şerîfeye dâir inşâd buyurduğu beyitler ve birçok ihvânın elinde bulunup sonra, 1960 ihtilâli gibi müessif birtakım hâdiseler netîcesinde imhâ edilmiş olmaları nedeniyle cemedilemeyen muhtelif eş‘ârı kendisinin şiir konusunda akrânına fâik olduğunun delîlidir. Bu büyüklerin günümüzdeki yegâne temsilcisi olan Kutbu’l-Ektâb ve Ğavsü’l-Evtâd Hacı Mahmûd Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimiz de ulemânın ve meşâyihın şiirlerini çokça nakletmiş ve hemen hemen her sohbetinde, özel irşâd meclislerinde ve katıldığı ihvân cemiyetlerinde birer ikişer beyit naklederek sâliklerin kalplerini ferahnâk etmiştir. Bu fakîr kardeşiniz kırk seneyi mütecâviz olan uzun sayılabilecek bir zaman diliminde Üstâdımız Mahmûd Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nden işittiğim beyitlerin birçoğunu hıfzetmiş, bir kısmını da kaydetmiştim. Başıma gelen birçok vak‘alar netîcesinde eski kayıtlarımı kaybetmişken, bu kayıtlarımı muhtevî bulunan defterimi yirmi sene sonra Ömer Mahmûdoğlu Hoca Efendi’nin yanında birkaç sene önce bulduğumda bu kayıtlarımı, ezberimdekilerle birlikte bir kitap hâline getirerek meraklılarına arz etmeye niyet ettim. Sonra bu fikrimi Şeyh Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’ne arz ettiğim zaman çok hoş karşıladılar ve eseri kendilerinin de okutup dinleyeceklerini beyân ettiler ki, bu da beni bu hususta son derece müşevvik oldu. Birinci cild Üstâdımız Hazretleri’nin okuduğu Arapça beyitleri ve mısrâ‘ları ihtivâ etmekte, ikinci cild ise Arapça ibâreler ile Farsça ve Osmanlıca beyitleri cemetmektedir. Tabî ki bizim gibi ilimde sermâyesi kıt olanların, Efendi Hazretlerimiz’in erişilmez ilmine ihâta vechi üzere vâkıf olmamız düşünülemeyeceği için, kendisinin bu iki ciltte bulunan ebyât dışında hiçbir beyit okumadığı gibi bir iddiâmız söz konusu olamaz. Ama gerçek şu ki tüm sohbetlerinde okuduğu beyitlerin ekseriyeti bu derlememizde mevcuttur. Fakat bu beyitlerin bâzen bütün kıt‘alarını bir mecliste, bâzen de farklı meclislerde okuduğu husûsundan da sarf-ı nazar edilmemelidir. Ayrıca biz bâzı beyitleri hangi münâsebetle, hangi zaman ve mekânda okuduğunu ve öncesinde ya da sonrasında bir şey buyurmuşsa onları kasır hâfızamızın bize müsâade ettiği nisbette açıklamaya çalıştık ama yine de bu konuda yeterli hizmeti yapmış olduğumuzu düşünmemekteyiz. Ancak Müceddid Hazretlerimiz’in himmet-i âliyeleri ve sizin kıymetli duâlarınız bereketiyle cemedilen bu kifâyetsiz sermâyemizin, teşnedil tâliblere ve Efendi Hazretlerimiz’in râbıtasına devâm eden mürîdlere bir nebze de olsa ferahlık bahşetmesini Mevlâ-yı Müte‘âl’den niyâz ederiz. Nihâî olarak; bu eserin Farsça beyitlerinin tashîhinde benimle birlikte âzamî gayret gösteren Murat Soydan kardeşime, Pîrimiz Hazretleri’nin yüce himmetlerinin vusûlünü Yüce Mevlâ’dan istirhâm eder ve bu eserden istifâde edecek olan herkes adına kendisine teşekkürü bir vazîfe addederim. Sa‘y-ü gayret biz âcizlerden, tevfîk ve hidâyet ise ancak Rabb-i Kerîmimiz’dendir.
Uitgeverij | Ahıska Yayınevi |
Auteur | Mahmud Ustaosmanoğlu |
Kaft | harde kaft |
Pagina's | 912 |
Vertaler |
“Şâirler (var ya); onlara da sapıtanlar iyice tâbi olur. (Sana uyanların ise dalâletle hiçbir alâkası yoktur, çünkü sen şâir değilsin). Ancak (şâirlerden) o kimseler müstesnâ(dır) ki; onlar (Kur’ân’a ve o Rasûl’e) îmân etmiştirler, (namaz, oruç, hac ve zekât gibi) sâlih ameller de işlemiştirler. Ayrıca Allâh’ı çokça zikret(meyi şiir söylemeye tercih et)miştirler (şiir söylediklerinde ise İslâm’ı yüceltme uğrunda çaba harcamıştırlar) ve (kötülemeyi kendileri başlatmayıp, kâfirler tarafından hicvedilerek) zulme uğratılmalarının ardından (misliyle mukabelede bulunarak) intikam almıştırlar.” (eş-Şu‘arâ Sûresi:224, 227’den) buyuran Allâh-u Te‘âlâ’ya hamd-ü senâlardan sonra Abdullâh ibnü Ömer (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfinde: “Bâzı beyanlar gerçekten büyüleyicidir, bâzı şiirler de elbette çok hikmetlidir.” (Ebû Dâvûd, es-Sünen, el-Edeb:94, rakam:5011, 7/358) buyuran Rasûlüllâh (Sallellâhu Aleyhi ve Sellem)e ve söyledikleri şiirlerle onu müdâfaa eden âl-i ashâbına, dünyâ kurulduğundan kıyâmet kopuncaya dek söylenmiş ve söylenecek tüm manzûmeler ve şiirler adedince salât-ü selâmlar olsun! “Âlûsî Tefsîri”nde Şu‘arâ Sûresi’nin 227. âyet-i kerîmesinde beyân edildiği üzere; Rasûlüllâh (Sallellâhu Aleyhi ve Sellem)in şiir söylemediği, söylemesi hâlinde bunun vahiyle karışıklığa sebebiyet vereceği gerekçesiyle kendisine şiir öğretilmediği: “Biz ona şiir öğretmedik, zâten de bu ona yakışmaz.” (Yâsîn Sûresi:69’dan) âyet-i celîlesinde zikredildiği vechile; Kur’ân-ı Kerîm’in sarîh beyânıdır. Zâten Kendisinin okuma-yazma bilmemesinin nedeni de: “(Habîbim!) Sen bu (Kur’â)ndan önce hiçbir kitabı okumakta değildin, onu sağ elinle de yazamıyordun. Öyle olsaydı, bâtılda ısrarcı olanlar elbette şüpheye düşerdi (ve bu konuda bir nevî haklı olurlardı. Zîrâ bu durumda Müşrikler senin hakkında: ‘O, Kur’ân’ı evvelki kitaplardan alıyor.’ diyerek, Ehl-i Kitâb ise: ‘Kitaplarımızda tanıtılan zât, okuma yazma bilmeyen biridir, bu ise okuma yazma biliyor.’ demek sûretiyle insanları şüpheye düşürürlerdi).” (el-Ankebût Sûresi:48) âyet-i kerîmesinde hakkı iptâle çalışanların şüpheye düşmemeleri olarak açıklanmıştır. Ama Kendisinin bâzı edebî şiirleri naklettiği sahîh hadîs-i şerîflerle sâbittir. Sahâbesini de şiir söyleyerek müşrikleri susturmaya teşvîk buyurdukları ve onlara Cibrîl-i Emîn’in desteğinin ulaşması için duâcı oldukları mütevâtirdir. Sahâbe-i kirâm içerisinde Ebû Bekr, Ömer, Alî, Abdullâh ibnü Ravâha, Hassân ibnü Sâbit ve Ka‘b ibnü Mâlik (Radıyallâhu Te‘âlâ Anhüm) gibi bâzı zevât şiir söylemekte çok mahâretli fasîh ve belîğ kimselerdir ki hulefâ-i râşidîn hazarâtı dâhil diğer birçok sahâbe (Radıyallâhu Te‘âlâ Anhüm) şiir inşâd etmişlerdir. (İbnü Ebî Hâtim, et-Tefsîr, rakam:16077, 9/2835; İbnü ‘Asâkir, Târîhu Medîneti Dımeşk, 28/92) Rasûlüllâh (Sallellâhu Te‘âlâ Aleyhi ve Sellem), Hassân ibnü Sâbit (Radıyallâhu Te‘âlâ Anh) için mescidinde, üzerine çıkarak şiirler inşâd edeceği bir minber yaptırmış ve ona: “Onları (beyitler söylerek müşrikleri) hicvet, şüphesiz Cibrîl seninle berâberdir (sana yardım edecektir).” (el-Buhârî, es-Sahîh, rakam:5801, 5/2279) buyurmuştur. İbnü Büreyde (Radıyallâhu Anh)ın rivâyetine göre; Rasûlüllâh (Sallellâhu Te‘âlâ Aleyhi ve Sellem)i methetmesi için Cibrîl (Aleyhisselâm) Hassân (Radıyallâhu Te‘âlâ Anh)a, yetmiş beyitle yardım etmiştir. (İbnü Sa‘d, et-Tabekat, 4/326) Abdullâh ibnü Mes‘ûd (Radıyallâhu Te‘âlâ Anh)ın rivâyeti ne göre; Allâh-u Te‘âlâ İslâm’ı yaşayarak ölen şâirlere cennette, eşlerine şarkı söyleyecek hûrilere bâzı şiirler öğretmelerini emredecektir. (Şîreveyh ed-Deylemî, el-Firdevs, rakam:3613, 2/362) Şirk üzere ölen şâirler ise cehennemde kendi helâkları için nefisleri aleyhine bedduâlarla uğraşacaklardır. Âlûsî (Rahimehullâh)ın beyânına göre; demek ki şiir de diğer kelâmlar gibidir, güzeli güzel, çirkini çirkindir. Sahâbe-i kirâmın, ulemânın ve evliyânın, tevhîd, Allâh-u Te‘âlâ’yı medh-u senâ, ibâdete teşvîk, hikmet, mev‘ıza, dünyâya karşı zühd, dünyâya meyletmekten ve yaldızlarına aldanıp onun fânî lezzetlerine meftûn olmaktan terhîb (sakındırma), Allâh-u Te‘âlâ nezdindeki mükâfatları tahsîle terğîb (teşvîk), dinleyenlerin kalplerinin derinliklerine sevgisi nakşolsun diye Rasûlüllâh (Sallellâhu Aleyhi ve Sellem)in mehâsin ve medâyıhini (güzel sıfatları ile övgülerini) neşr ve âl-i ashâbı ile sulehâ-i ümmetini methetmek üzere inşâd ettikleri şiirler elbette ki Allâh-u Te‘âlâ’nın emrettiği zikr-i kesîrden ma‘dûddur. (el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, 19/324-326) Âlûsî (Rahimehullâh)ın bu beyanlarından anlaşıldığı üzere; dînî konularda söylenen şiirler amel-i sâlih kabîlindendir. O hâlde meşâyih-ı kirâmın da bu amel-i sâlihi ihmâl ettiklerini düşünmemiz doğru olmaz. Nitekim silsilemiz ricâlinin birçoğunun vesâir turuk-u aliyye meşâyihının ekserîsinin fasîh birer şâir oldukları bilinmektedir, bu hususta tertîb ettikleri eserleri de zâten bunun şâhididir. Bâhusûs tarîkat-i aliyyemizin müessisi Muhammed Bahâüddîn Şâh-ı Nakşibend el-Buhârî, bu yüce yolun müceddidi Mevlânâ Hâlid Ziyâüddîn el-Bağdâdî, velî nîmetimiz Büyük Şeyh Efendi Muhammed Mustafâ ‘Ismet Ğarîbullâh el-Yanyavî ve Üstâdımız Hacı Mahmûd Efendi Hazretleri’nin mürebbîsi Mevlânâ Alî Hayder el-Ahishavî (Kaddesallâhü Sırrahümü’s-Samedânî) hazarâtı nice şiirler söyleyerek birçok hikmetli ilimler izhâr etmişlerdir. Nitekim Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû)nun mürşidine ulaşmak üzere çıkmış olduğu Hindistân seferinde uğradığı ziyâret yerleri hakkında ve nihâyet yüce şeyhi Abdullâh ed-Dehlevî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’ne kavuşma nîmetine şükür sadedinde inşâd ettiği: “Beklentilerin kâbesi (olan şeyhime ulaşma devleti)nin mesâfesi tamamlandı, Bu ikmâli lutfeden Zât’a tam bir hamd ile (hamdolsun).” diye başlayan Arapça kasîdesi ve ekseriyeti Farsça beyitlerden oluşan “Dîvân”ı, Mollâ Câmî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin “Dîvân”ına rakip olacak niteliktedir. Gerçi o da Ubeydullâh Ehrâr (Kuddise Sirruhû)nun halîfelerinden olmak cihetiyle Nakşî meşâyihından sayılmıştır. Büyük Şeyh Efendi Mustafâ ‘Ismet Ğarîbullâh (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’ne âit “Risâle-i Kudsiyye”si tamâmıyla ilhâm-ı Hakk (Celle Celâlühû) olup, kendi beyân-ı âlîlerince misli yazılamayacak yüceliktedir. Alî Hayder Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin, onun sonuna ilâveten inşâd ettiği şiirler, silsile-i şerîfeye dâir inşâd buyurduğu beyitler ve birçok ihvânın elinde bulunup sonra, 1960 ihtilâli gibi müessif birtakım hâdiseler netîcesinde imhâ edilmiş olmaları nedeniyle cemedilemeyen muhtelif eş‘ârı kendisinin şiir konusunda akrânına fâik olduğunun delîlidir. Bu büyüklerin günümüzdeki yegâne temsilcisi olan Kutbu’l-Ektâb ve Ğavsü’l-Evtâd Hacı Mahmûd Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimiz de ulemânın ve meşâyihın şiirlerini çokça nakletmiş ve hemen hemen her sohbetinde, özel irşâd meclislerinde ve katıldığı ihvân cemiyetlerinde birer ikişer beyit naklederek sâliklerin kalplerini ferahnâk etmiştir. Bu fakîr kardeşiniz kırk seneyi mütecâviz olan uzun sayılabilecek bir zaman diliminde Üstâdımız Mahmûd Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nden işittiğim beyitlerin birçoğunu hıfzetmiş, bir kısmını da kaydetmiştim. Başıma gelen birçok vak‘alar netîcesinde eski kayıtlarımı kaybetmişken, bu kayıtlarımı muhtevî bulunan defterimi yirmi sene sonra Ömer Mahmûdoğlu Hoca Efendi’nin yanında birkaç sene önce bulduğumda bu kayıtlarımı, ezberimdekilerle birlikte bir kitap hâline getirerek meraklılarına arz etmeye niyet ettim. Sonra bu fikrimi Şeyh Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’ne arz ettiğim zaman çok hoş karşıladılar ve eseri kendilerinin de okutup dinleyeceklerini beyân ettiler ki, bu da beni bu hususta son derece müşevvik oldu. Birinci cild Üstâdımız Hazretleri’nin okuduğu Arapça beyitleri ve mısrâ‘ları ihtivâ etmekte, ikinci cild ise Arapça ibâreler ile Farsça ve Osmanlıca beyitleri cemetmektedir. Tabî ki bizim gibi ilimde sermâyesi kıt olanların, Efendi Hazretlerimiz’in erişilmez ilmine ihâta vechi üzere vâkıf olmamız düşünülemeyeceği için, kendisinin bu iki ciltte bulunan ebyât dışında hiçbir beyit okumadığı gibi bir iddiâmız söz konusu olamaz. Ama gerçek şu ki tüm sohbetlerinde okuduğu beyitlerin ekseriyeti bu derlememizde mevcuttur. Fakat bu beyitlerin bâzen bütün kıt‘alarını bir mecliste, bâzen de farklı meclislerde okuduğu husûsundan da sarf-ı nazar edilmemelidir. Ayrıca biz bâzı beyitleri hangi münâsebetle, hangi zaman ve mekânda okuduğunu ve öncesinde ya da sonrasında bir şey buyurmuşsa onları kasır hâfızamızın bize müsâade ettiği nisbette açıklamaya çalıştık ama yine de bu konuda yeterli hizmeti yapmış olduğumuzu düşünmemekteyiz. Ancak Müceddid Hazretlerimiz’in himmet-i âliyeleri ve sizin kıymetli duâlarınız bereketiyle cemedilen bu kifâyetsiz sermâyemizin, teşnedil tâliblere ve Efendi Hazretlerimiz’in râbıtasına devâm eden mürîdlere bir nebze de olsa ferahlık bahşetmesini Mevlâ-yı Müte‘âl’den niyâz ederiz. Nihâî olarak; bu eserin Farsça beyitlerinin tashîhinde benimle birlikte âzamî gayret gösteren Murat Soydan kardeşime, Pîrimiz Hazretleri’nin yüce himmetlerinin vusûlünü Yüce Mevlâ’dan istirhâm eder ve bu eserden istifâde edecek olan herkes adına kendisine teşekkürü bir vazîfe addederim. Sa‘y-ü gayret biz âcizlerden, tevfîk ve hidâyet ise ancak Rabb-i Kerîmimiz’dendir.
Uitgeverij | Ahıska Yayınevi |
Auteur | Mahmud Ustaosmanoğlu |
Kaft | harde kaft |
Pagina's | 912 |
Vertaler |
Dit product is beschikbaar in de volgende varianten:
Heb je een vraag over dit product?
Onze medewerker helpt je graag om het juiste product te vinden.